Semantik Gelişim
Dil, sınırlı sayıda sesbirimin, biçimbirimler ve sözcükler haline organize edilmiş ve bu sözcüklerden pek çok söz öbeği ve cümle oluşturulmak üzere kodlanmış, kurallı bir sistemdir. [1]
Semantik, bir dil bileşenidir. Sözcüklerin, kombinasyonların ve cümlelerin aktardığı anlam üzerinde çalışır. Sözcük ve sözcüklerin kombinasyonlarını anlam ve içerik olarak kapsayan kurallar sistemidir. [2]
Gelişim evresinde edinilen birimlerin anlamlı hale gelebilmesi, dili kullanan çocuğun kendini karşı tarafa daha rahat ifade edebilmesini sağlar. Dolayısı ile, anlam gelişimi, sesbilgisi ve sözdizim gelişimlerinden daha karmaşık ve tüm yaşamımız boyunca üzerine eklemeye çalıştığımız bir sistemdir. [1]
Tipik Semantik Dil Gelişimi
Yaşamlarının ilk altı ayı içerisinde anne baba sesine duyarlı olan çocuklar, cümleyi oluşturan öğeler arasında hiç bölüntü yapmadan, tüm sözceyi tek bir öbek olarak algılarlar. Bu yüzden dili anlamada ilk aşama olarak duydukları konuşmaları parçalara bölebilmeleri gereklidir. Sözcüğün nerde başlayıp nerde bittiğini anlamaya başladıklarında hem sözcük sınırını hem de sözcüğe gelen ekleri ayrıştırabilirler. Böylece çocukların anadilinin sözcük biçimlerine dair fikirleri oluşur.[2]
Söz öncesi dönemde artan iletişim niyetleriyle birlikte vokalizasyonlar (ses çıkarma) da görülmeye başlamaktadır. Başlangıçta deneme tarzında olan ses eşlemeleri, zamanla eyleme ve objeye yönelik belirli seslemelere dönüşmektedir. Çocukların yetişkinlerle ses ve jestler ile paylaştığı deneyimleri sayesinde alıcı dil becerileri gelişmektedir. Çocuklar, tüm sözcüklerin ne anlama geldiğini anlayamadıkları halde, bağlamdan yararlanılarak yetişkinlerin iletişim niyetlerini anlamaya başlarlar. Örneğin, annenin ‘‘uyku zamanı’’ demesi üzerine çocuk pijamalarını giyip yatağa girmek gibi duruma uygun davranışlar sergileyebilmektedir.[2]
Çocuğun gerçek anlamı edinmesi için, o nesne ile deneyimi olmalı; yani onu gözlemeli, algılamalı, kullanmalı, yaşamalıdır. Bloom (1974) çocuğa gerekli iki bilgi kaynağının; gördüğü ve yaşadığı olaylar (deneyim) ile işittiği konuşmalar (işitsel girdi) olduğunu öne sürer.[1]
Çocuklar çevrelerinde maruz kaldıkları dünya ile sözcükleri eşleştirmeye de başlamaktadırlar. Bu durumda çocukların sözcükleri nesneler için bir sembol olduğunu kavradıklarına ve sözcük-gönderge eşlemelerinin ilk adımlarının atıldığına işaret etmektedir.[2]
Sözcük, göndergesi ve anlamı keyfi bir ilişki simgeler. Sözcük anlamları nesnelerin dünyasından değil, konuşanların ortak dünyasından ve yaşantılarından kaynaklanır. Sözcük, göndergeyi belirten sesli ya da yazılı bir göstergedir ama gönderge sözcüğün anlamı olmak zorunda değidir. Sözcük ve göndergesi arasında keyfi bir ilişkinin olmadığı durumlarda vardır. Guguk kuşu sözcüğünün, kuşun çıkarığı ses ile ilişkilendirildiği sürece isim/göderge ilişkisinin keyfi olmadığı söylenebilir. Üstelik sembol anlamlarını nasıl edindikleri ile ilgili çalışmalara bakıldığında, çocukların ilk sözcüklerinin göndergeler ile keyfi bir ilişki içinde olmadıklarını gözlemlemek şaşırtıcıdır: saatlerin tik-tak, köpeklerin hav-hav, kedilerin miyav olarak isimlendirilmesinde olduğu gibi. Çocuklara tamamen keyfi ve sembolik olanı öğretmektense, göndergesi ile anlam ilişkili bir sözcüğü öğretmenin daha kolay olacağı da ileri sürülmüştür. [1]
Çocuğun yaşı büyüdükçe ve daha çok etiket isim öğrendikçe isimlenmemiş gönderge sayısı azalır ve kavramlar doğru kategorilerini bularak örtüşme özelliklerinden uzaklaşırlar.[1]
Erken dönemde semantik gelişime ilişkin farklı yaklaşımlar bulunmaktadır.
Semantik Özellik Hipotezi
Clark tarafından ortaya atılan bu hipotezde; çocukların şekil, boyut, hareket, tat, koku ve ses gibi çevrede bulunan ve algılanabilen özellikleri bir araya getirerek sözcüklerin anlamlarını oluşturdukları ileri sürülmüştür. Yeni bir sözcüğü bağlam içinde öğrenen çocuklar, belirledikleri prototip (en iyi örnek) üzerinden kategorileştirme yaparken anlam genişlemesi veya anlam daralması yolunu izlemektedirler.[2]
Anlam Genişlemesi
Küçük çocuklar sözcükleri yetişkinlerden farklı olarak daha geniş bir göndergeye uygulayarak kullanırlar. Örneğin, çocuğun inek algısı ‘hayvan ve dört ayaklı olma’ özelliklerini içerdiği için, göndergesi de kedileri, atları, koyunları ve diğer dört ayaklı hayvanları kapsar. Bu tür bir anlam karmaşası anlam genişlemesi olarak bilinir.[1]
Çocuğun ‘buu’ sözcüğünü sadece suya değil tüm içilebilen sıvılara ‘baba’ sözcüğünü tüm erkeklere kullanması çok yaygın bir süreçtir. Clark’a göre anlam genişlemesi tek ya da iki sözcük döneminin evrensel bir gelişimi olabilir. Bu tür yanılgılar çocukların edindikleri 75 sözcüğün % 60 kadarı için geçerlidir. 2.0-2.5 yaşa kadar azalarak devam eden anlam genişlemesi süreci çocuğun hızla gelişen üretken sözcükleri ile sona ererken, çoğunlukla bu bitişe ‘bu nedir?’ türündeki sık rastlanan sorular eşlik eder.[1]
En çok genişleyen sözcükler ise bebek, elma, araba, kamyon, ayakkabı, şapka, baba, peynir, top, kedi, köpek ve sıcak şeklinde sıralanmıştır.[1]
Anlam Daralması
Çocuklarda 12-30 ay arasında görülen bir diğer yanılgı anlam daralması adıyla bilinir. Bu çerçevede nesne ve olaylar için sözcüklerin dar anlamları kullanılır. Örneğin, çocuk balık sözcüğünü ısrarla gerçek balıklara değil fanustaki akvaryum balıklarına ya da şişme balığına gönderme yaparken kullanıyorsa, köpek sözcüğünü sadece oyuncak köpeği için kabul ediyorsa, sözcükleri dar anlamlar içinde üretiyor demektir.[1]
Bloom’a göre (1973), genişletme/daraltma süreci gelişimsel örüntüyü izler. Başlangıçta kavram ve göndergesi gevşek bir bağ içindedir; bunun sonucunda anlam genişlemeleri ortaya çıkar. Bu süreci anlam daralması takip eder.[1]
İşlevsel Hipotez
Çocukların karşılaştıkları nesneleri, bir bütün halinde algıladıklarını ve sınıflamayı kavramların işlevlerine göre anlamlandırdıklarını ileri süren bir hipotez olup Nelson tarafından ortaya atılmıştır. Çocuklar, kavramları şekil, boyut, renk gibi algısal özelliklerine göre sınıflandırmaktan ziyade nesneler arasındaki işlevsel özellikler benziyorsa bunların aynı semantik kategoriye ait olarak kabul etmektedir.[2]
Prototip Hipotezi
Bu hipoteze göre çocuklar nesneleri anlamlarını ilişkilendirmek için bir prototip geliştirmektedirler. Rosch’a göre (1973) bir kategori ya da kavram kendisinin en iyi prototipi; yani örneğidir. Çocuklar karşılaştıkları ilk göndergeye göre prototip geliştirirler.[1]
Sonuç olarak, çocukların anlam gelişiminde önerilen üç hipotez de betimlendiğinde, çocukların ilk gönderge sözcüklerini dinamik-işlevsel özelliklere dayandırdıkları; yani, çocukların nesnelerin neler yaptıklarına ya da onlara neler yapıldığına dikkat ettikleri görülmektedir.[1]
Sözcük Öğrenmede Alan-Genel Bilişsel Mekanizmalar
Bilişsel becerilerinin geliştirilmesinin dil edinimi için bir temel oluşturduğu fikri, yıllardır erken dönem semantik gelişim ile ilgilenen araştırmacılar tarafından üzerinde uzlaşılmış bir konudur. Bu görüşün öncülerinden birisi olan Jean Piaget’in çalışmalarının önemli bir katkısı, bebeklerin 18-24 ay boyunca kavram öğrenme ve problem çözme becerileri geliştirdiğini göstermesidir. Piaget ayrıca bu bilişsel yeteneklerin dil, taklit, oyun ve diğer sembolik temsillerin ortaya çıkışının temellerini sağladığını göstermiştir.[2]
Kavram oluşumunun dil alanlarının oluşumu için önkoşul oluşturduğu belirtilmektedir. Piaget’in teorisini destekler şekilde sonraki araştırmalar öğrenme süreci, dikkat, bellek ve sosyal-bilişsel beceriler gibi bilişsel mekanizmaların konuşmayı sözcüklere ayırma, fonetik ve dilbilgisel kategorizasyon ve sözcük öğrenmede dahil olmak üzere dil öğreniminin tüm yönlerini kolaylaştırdığını göstermiştir.[2]
Bir nesneye karşılık gelen sözcüğü öğrenmenin ilk adımlarından biri olan nesne temsilleri, belirli bir durumda mevcut olan birçok aday arasından bir sözcüğün referansını tanımlamaktadır. Yaşamın ilk yıllındaki bebeklerin nesneleri ayırabileceği, bireyselleştirebileceği ve temsil edebileceği araştırmalarda gösterilmektedir. Sözcük öğrenme sürecinde bir diğer önemli adım olan nesne kategorileri, yeni öğrenilen bir sözcüğü gelecekte karşılaşıldığında diğer uygun örneklere genellemektir. Çalışmalar çocukların ilk defa duyduğu bir ev eşyasını mobilyalar kategorisine koyup hayvanlar kategorisinden dışlayabildiğini, yani, evrensel kategori temsillerini öğrenebildiklerini göstermiştir. Sözcük öğrenmenin son aşaması nesne-sözcük arasında ilişki kurmaktır. Çocukların sözcük dağarcığı genişledikçe, sözcüklerle nesneler arasında sadece kategoriye (kedi, köpek) dayalı ilişki kurmak yerine sözcükler ile nesneler arasında hem kategoriye hem olaya (ısırır, kovalar) hem de özelliklerine (tüyleri yumuşak) dayalı ilişkiler kurarlar. Bu da çocukların sözcük dağarcığının artmasıyla gerçekleşmektedir.[2]
Adların öğrenilmesin eylemlerin öğrenilmesinden farklılık gösterdiği görülmektedir. Eylemlerin öğrenilmesinin adlardan daha zor olduğu düşünülmektedir. Eylem öğrenmedeki sorun, eylemleri kodlayan temel kavramları öğrenmek yerine bir eylem veya olaya eşlemekle ilgilidir.[2]
Sözcük Öğrenme Mekanizmaları
Sözcük öğrenmeye dair farklı hipotezler geliştirilmiştir. Hızlı eşleme ve önçıkarım hipotezi bunlardan bazılarıdır.[2]
Hızlı Eşleme
Çocuklarda 1.6-6.0 yaş arasında yetişkinler tarafından doğrudan bir öğretim olmaksızın çocuklar dağarcıklarına günde ortalama 5-9 sözcük eklemektedirler. Çocukların bu kadar çok sözcük edinmeyi nasıl başardıklarına dair açıklamalardan biri, iyi öğrenme ve bellek kapasitelerine sahip olmalarıdır. Çocuklar, sözcüğe birkaç kez maruz kaldıktan sonra bir nesne ile ilişkili yeni bir sözcük öğrenebilir ve sözcüğü uzun süre hatırlayabilir ki bu durum ‘‘hızlı eşleme’’ olarak adlandırılmaktadır. Hızlı eşleme, çocukların bir kere maruz kaldığı sözcüğü deneyimledikten sonra göndergesi ile arasında bağlantı kurmasını sağlayan strateji olarak da açıklanmaktadır.[2]
Çocuklar, sözcük öğrenme sürecinde sözcük-anlam eşlemesinde oldukça başarılıdırlar. Çocuklar sözcük ediniminde kullandıkları hızlı eşlemeyi yaparken farklı ses dizilerinin oluşma olasılığını kullanabilirler.[2]
Carey, yaptığı bir çalışmada çocukların sözcük anlamları öğrenmelerinin 2 basamaktan oluştuğunu söylemiştir. Önce hızlı eşleme aşamasında çocuklar sözcük-gönderge arasında ilk bağlantıyı kurar ve takip eden süreçte yavaş eşleme aşamasıyla başlangıçtaki sözcük temsilleri deneyimlerle pekiştirilir ve yetişkin anlamına benzer. Hızlı eşleme ve yavaş eşleme süreçlerinin hem erken çocukluk döneminde hem de yetişkinlik dönemlerinde sözcük öğrenmede etkili olduğu düşünülmekle birlikte, 24 ay civarında görülen sözcük dağarcığı patlamasında kritik bir rol oynamaktadır.[2]
Gelişimin başlarında çocuklar, söylediklerinden daha fazlasını anlarlar. İlerleyen dönemlerinde tutarsızlık azalır ve çocuklar genellikle bir sözcüğü duyduktan hemen sonra üretken olarak kullanmaya başlar. Bu değişiklik, çocuğun yeni sözcükleri hızlı eşleme yeteneğinde önemli bir geçişi yansıtır ve genellikle sözcük dağarcığının başlangıcı veya adlandırma patlaması ile ilişkilidir.[2]
Önçıkarım
Genel olarak, çocuklar dil hakkında bilmediklerini çözümlemeye yardımcı olmak için bildiklerini kullanırlar. Örneğin, semantiği kullanarak sentaksı çözümlerler veya sentakstan ve bağlamdan yararlanarak sözcük anlamlarını çıkartırlar. Bu işleme önçıkarım ad verilir.[2]
Pratikte bakıldığında ise bir çocuğun bir alandaki bilgisini başka bir alanda performansı arttırmak için kullanmasıdır. Semantik önçıkarım, anadili öğrenen çocukların semantik yapıları tanıyıp bu bilgiye dayanarak sentaktik yapıyı anlamasıdır.[2]
Çocukta Sözcük Edinimi
Erken Çocukluk Dönemi Alıcı Dilde Anlam Gelişimi
Çocuklar daha henüz söze geçmedikleri dönemde bile kendilerine söylenenleri anlarlar. İlk anlamalar duygusal düzeydedir. Anneler hafif abartılmış müzikli konuşmalarıyla mutluluk, yasak, kızgınlık, övgü gibi pek çok mesajı çocuklarına iletir. Çocukla yetişkinin aynı bağlamı paylaştıkları ortamlar çocuğun alıcı dilinin gelişmesine yardımcı olur.[1]
Çocuklar sözcükleri yetişkinler gibi anlamaya çok yavaş geçerler. Bağlam dışı anlamları çözmek ve farklı durumlarda değişik anlamlara gelebilecek kullanımları yorumlamak oldukça zaman alır. Anlamsal gelişim olarak bilinen bu süreç esnasında çocukların sözcük anlamlarını öğrenme ve birini bir diğerine ilişkilendirme yöntemleri değişiklik gösterir. Çocukta dilin içselleştirilmesi devamlı gelişip, yeniden düzenlemeler oluşurken bu değişikliklere de çok sık rastlanır.[1]
Çocukların ilk sözcükleri ya yetişkin sözcüğüne ses olarak yaklaştığı benzetmeler yapma, ya da özel bir nesne veya duruma tutarlı bir sözcük kullanma şeklinde gerçekleşir. İlk sözcüklerin anlamı araştırıldığında anne babalar çocuklarının söylemek istediklerinin söylediklerinden çok olduğunu iddia etmişlerdir. Gerçekten de erken dönemdeki tek sözcükler ne sadece nesneyi isimlendirmek ne de gönderme işlemi yapmak için kullanılmaktadır, anlamları biraz karışıktır.[1]
Dore (1975) çocuğun ilk sözcüklerinin isim kullanımları gibi görünmesine rağmen isim olmadıklarını ama tüm cümleye eşit olduğunu belirtmektedir. Küçük çocuk su dediğinde nesne ismi olarak kullanmaktan çok su istediğini ya da suyun orada olduğunu bildirmektedir. Anlamdaki ayrışma ise çocuğun sözcesinin tonunda belli olmaktadır. Çocuğun zihninde tüm cümle vardır ama bir seferde sadece bir öğeyi ifade edebilir, geri kalanı ifade etmek için ise bağlama güvenir.[1]
Erken Çocukluk Dönemi İfade Edici Dilde Anlam Gelişimi
16-18 ay çocuklarında sözcükler birden artar. Yapılan bir araştırmada, çocukların henüz 10 sözcük üretmeden 50 taneyi anladıkları ama 16 aylık olana kadar üretime geçemedikleri belirtilmektedir. Çocuklar 50 sözcüğü anlamadan önceki dönemde, anlamalarına ayda 22 yeni sözcük, üretimlerine ise ayda 9 yeni sözcük eklemektedirler. Küçük çocukların dağarcıklarında yiyeceklerle (süt, mama, ekmek), vücutlarıyla (göz, ağız, kulak), giysileriyle ( ayakkabı, şapka), hayvanlarla (kedi, köpek, tavuk), taşıtlarla (araba, kamyon), oyuncaklarla (top, bebek), ev eşyaları ile (saat, bardak), ve insanlarla (anne, baba, dede) ilgili kategorilerden sözcüklere rastlanır.[1]
Çocukların ürettikleri sözcüklerin daha çok genel isim (köpek, süt, mama) anladıkları sözcüklerin ise aksiyon isimleri (dans, şov, el çırpma) kapsadığı gözleniyor. Nelson’un araştırmasında, dağarcıklarına sosyal amaçlı sözcükler ekleyenlerin (bay bay, teşekkür ederim, lütfen) ‘kendilerini kolayca ifade edebilen çocuklar’, adlandırma sezgisini erken edindikleri için daha fazla sözcüğe sahip olanların ise ‘gönderge yapan çocuklar’ olduğu bildiriyor.[1]
Kendilerini ifade eden çocuklar, ilk sözcüklerinde sosyal etkileşim ya da kişisel isteklerle ilgili sözcükleri edinenlerdir. Sözcükler açısından incelendiğinde, 30. ay gibi gönderge yapanların konuşmalarında sıfat ve isimlerin edinilip kullanıldığı, ifade edici çocukların ise sıfatlar yerine sahiplik eklerini kullandığı gözlenmiştir.[1]
Görüldüğü gibi, çocuklar bildikleri şeyler hakkında konuşmaktadırlar; deneyimleri farklı nesneleri ya da eylemleri kodlamalarını anlaşılır kılmaktadır. Şehir çocuklarının ‘anneanne, babaanne, cicianne’ gibi sözcüklerinin kırsal kesim çocukları tarafından ‘nine, ebe’ gibi kodlanması örneklerinde olduğu gibi.[1]
İlk Sözcükler Dönemi
İnsanların öğrenim sürecinde çoğu bilgi ilişkiseldir, yani zaman veya mekan ilişkileriyle öğrenilir ve tekrarlama yoluyla mükemmelleştirilir. Owens, ilk sözcükler döneminin oldukça önemli olduğunu, çünkü çocuğun dil öncesi dönemden dilsel davranışa geçişinin bu evre içinde olduğunu öne sürmektedir.[2]
Çocuklar ilk anlamlı sözcüklerini tutarlı şekilde kullanmaya başladıklarında sözcük öğrenmeleri başlangıçta yavaştır. İlk sözcüklerin genellikle çocukların en çok etkileşime geçtiği çevreden sözcükler olduğu görülmektedir. İlk sözcükler olayları ifade eden sözlü ifadeler yerine, yalnızca çevresinde gerçekleşen belli nesnelerin, durumların, rutinlerin, eylemlerin veya çocuğun kendi başına yapabileceği etkinliklerin bileşenleri olarak işlev görebilirler. Bu sözcükler çocuğun yakın çevresindeki kişi ve durumlardan oluşmaktadır.[2]
Özel isimler çocukların ilk öğrendiği basit düzey isimlerdir. İlk 6-9 ay arasında çocuk, farklı bağlamlarda kendine tanıdık gelen insanları tanıyabilir. Böylece özel isimleri öğrenmek için ön şart olan bilişsel yetiler konuşma ortaya çıkmadan hazır hale gelir. Çocuğun ilk özel isimleri baba, anne, dede, çok sevdiği oyuncaklarının isimleridir.[1]
Literatüre bakıldığında 18-24 aylık çocukların ifade edici sözcük dağarcığındaki ‘‘ad baskınlığından’’ sıkça bahsedilmektedir. Ad baskınlığı en genel tanımıyla, çocukların adları diğer sözcük türlerinden daha önce anlamaya başlaması ve üretebilmesidir. Semantik gelişimi inceleyen çalışmalarda çocukların sözcük dağarcığında ad, eylem, belirteç gibi farklı kategoriler gözlemlenirken, ilk sözcüklerini ürettikleri süreçte ad ve eylemlerin diğerlerinden daha yoğun kullanıldığı evrensel nitelik taşımaktadır. Günümüzde yapılan çalışmalarda ad baskınlığını hem destekleyen hem de farklı olduğunu söyleyen görüşler bulunmaktadır.[2]
Çocuklarda sınırlı fonetik dağarcığın bulunması sözcüklerin anlaşılırlığını da önemli ölçüde etkilemektedir. Bundan dolayı öncelikle çocuğun söylediklerine sözcük diyebilmemiz için mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bazı kriterler vardır: Çocuğun sözcük uzunluğunun yetişkine benzer bir fonetik ilişkisi olmalı; çocuk sözcüğü tutarlı şekilde kullanmalı; sözcük, gönderge edilebileceği bir varlığın durumunda ortaya çıkmalı. Böylece sözcükler belli bir kavramı veya anlamı ifade edebilmektedir.[2]
12 ay civarındaki dönemde çocuklar bütünsel/ kapsamlı iletişim niyeti taşıyan tek sözcüklü cümlecikler kullanmaktadırlar. ‘‘lütfen’’ , ‘‘bay bay’’ gibi ifadeler, semantik pragmatik anlamın bir arada verilmek istendiği, niyetli iletişimin yetişkin benzeri ifadeleridir. Bir çok dilbilimci, çocukların ilk sözcüklerinin bütünsel bir iletişim niyetlerini temsil eden tek sözcükleri temsil ettiğini düşünürken; dil ve konuşma terapistleri açısından, tek sözcük döneminde ifadeler tek bir iletişim niyetini ortaya koyan semantik-pragmatik bileşimlerdir.[2]
Çocuklar ilk aşamada basit düzey isimleri öğrenirken ‘‘büyük-küçük’’ gibi zıt kavramların edinimi sonraki dönemlerde ortaya çıkmaktadır. ‘‘bu, şu, burada, dün, yarın’’ gibi soyut ve bağlama göre farklılık gösteren sözcükler ise çocukların en çok zorlandığı sözcüklerdir. Diğer bir deyişle, semantik gelişim bebeklik dönemindeki somut adlardan, daha karmaşık olan soyut adlara ve ilişkili bağlamlara doğru genişlemektedir.[2]
Sözcük dağarcığı gelişiminde cinsiyetler arasında farklı görüşler yer almaktadır. Bazı çalışmalar kız çocuklarının erkek çocuklarına oranla daha fazla sözcük sayısına sahip olduğunu göstermektedir. Ama bazı çalışmalar cinsiyetler arasında sözcük dağarcığı gelişimlerinde anlamlı bir fark bulunmadığını belirtmişlerdir.[2]
Okul Öncesi Dönem
Çocuklar iki sözcük dönemine geçtikleri zaman, biçimbirim bilgisi sözdizimi bilgileri gelişir ve anlam bilgisi de hızlı bir gelişim gösterir. Öncelikle çocuğun bildiği sözcük sayısı artar. 8 yaş civarında bir çocuğun alıcı sözcük dağarcığı 6000-8000 ve ifade edici sözcük dağarcığı 2500-2800 arasında değişir. Bir çocuğun 12. aydan itibaren sözcük öğrenmeye başladığını düşünürsek, bu 1 yaş ile 6 yaş arasında her gün 5 ile 8 sözcük öğrenebildiği anlamına gelir. 6 yaş çocuğu günde hemen hemen 22 sözcük öğrenmeye devam eder.[1]
Çocuklar sözcük düzeyi anlamlara ilaveten okulöncesi ilgi kurmaya yönelik sözcükler yer ve zaman, nesne ve nesne, nesne ve olay arasındaki ilişkileri belirleyen sözcüklerdir. Clark’ın çalışmasında 4.0 yaş çocukların büyük ve derin sıfatlarının zıt anlamlarını rahatlıkla bulabildikleri, özellikle büyük küçük gibi zıt anlamlı sıfatların araştırmadaki bütün çocuklar tarafından kavrandığı iddia edilmiştir. Çocuklarda yüksek-alçak, kalın-ince sıfatlarının daha az anlaşıldığı, derin ve sığ sıfatlarının ise anlam olarak hiç ayrıştırılmadığı ortaya çıkmıştır. Kalın, geniş ve derin gibi sıfatların okulöncesi çocuklar tarafından anlaşılmamasının en yaygın nedeni çocukların anlamsal açıdan kompleks olan bu kavramları zihinlerinde canlandıramamaları, yani içselleştirememeleridir.[1]
Gösterme eylemini belirten sözcükler, nesnelere gönderme yapan, bağlam değiştikçe anlamları değişen ‘bu, şu, burada, orada, şimdi’ gibi sözcüklerdir. Bu grubun en kolay sayılabilecek belirleyicileri ‘bu ve şu’ küçük çocukların erken konuşma örneklerinde fark edilir. Gösterici sözcüklerin edinim yaşları tam olarak belirlenmemiştir. Çocuklar ilk olarak kişi göstericilerini, daha sonra takılarla ilgili olanları (arkasında, önünde) en son olarak da zamanla ilgili olanları (yarın,dün) anlamlandırarak öğrenirler.[1]
Okul Dönemi
Okul dönemi boyunca çocuğun söz dağarcığı giderek genişler. Zamanla, kişisel yorumundan ya da özel bir bağlamdan bağımsız olan soyut anlam bilgisini edinir. Çocuklar, yer, zaman, ilişkiler/akrabalıklar, mantık ilişkilerine ait anlamları bu yaşlarda anlamlandırır ve anlar. 7.0-11 yaşları arasında, çocuk cinslere ve türlere ait, nitelemeye ve mantığa yönelik sözcüklerin anlaşılmasını arttırır. Çift anlamlı bir çok sözcüğün anlamlarının edinilmesi çocuğun gelişimini ilerletir.[1]
Okul çağının ilk ve son dönemlerindeki çocuklar sözcüklerin tanımlanmasında da farklılık gösterirler. Okula yeni başlayanlar cümleleri daha dar anlamları ile açıklarken, ileri sınıf çocukları anlamı sentezleyerek yeni betimlemelere ulaşırlar. Hızla artmaya devam eden sözcük dağarcığı çocuğun çok karmaşık düşünceleri anlaması ile sınırlanmaz, aynı zamanda okuma ve yazma edimlerinin de yüksek düzeylere ulaşmasını sağlar.[1]
Mizah kaynaklı bilmeceler ve fıkralar ise anlam gelişiminin gerçek düzeyini göstermesi açısından ilginçtir. 6.0 yaş öncesi çocuklar bilmecelerin yapılarını henüz çözememiş, fıkraları da karıştırmaktadırlar. 6.0-9.0 yaş arası çocuklar ise bilmecelerin yapısını anlamakla birlikte anlamını çıkaramamaktadırlar.[1]
Türkçe Konuşan Çocukların Semantik Gelişimi
Ana dili Türkçe olan 11-13 yaş arasındaki çocukların ilk anlamlı sözcüklerine bakıldığında etraflarındaki kişi, nesne ve eylemlere ait sözcükler olduğu için çocukların ağırlıklı olarak nesne adlarını kullandığı, bununla beraber nesnelere yönelik eylemlerde ürettikleri görülmektedir.[2]
Bir çalışmada ilk edinilen sözcüklerin daha çok basit ve türetilmiş adlardan oluştuğu fakat 2 yaşından sonra eylem türündeki sözcüklerin arttığı belirtilmiştir. Başka bir çalışmada 2.5-4.0 yaş aralığındaki çocukların konuşmalarında eylem kullanım sıklığının adlardan daha fazla olduğunu bulunmuştur. 2 yaşında olan çocukların ad kullanımı eylem kullanımına göre oldukça fazladır. Ancak çocuklarda 2 yaştan 3 yaşa kadar ad ve eylem kullanımları hızlı bir artış gösterirken dil bilgisel cümlelerle konuşmanın artması sebebiyle 3 yaştan sonra her iki sözcük türünde de daha yavaş bir artış olduğu gözlemlenmiştir. Bu bulguların aksine Ketrez ve Koç ad ve eylemlerin aynı anda ortaya çıktıklarını belirtmektedir. Bu çalışmalar Türkçede ad baskınlığının olmadığını göstermektedir.[2]
16-22 ay arasından çocuklarda en sık gözlenen kategoriler eylemler, yiyecek ve içecekler, oyunlar ve rutinler, çeşitli sesler ve hayvan sesleri şeklinde sıralanmıştır. Bu dönemde çocukların en sık kullandıkları adların ‘‘cee, cıss, ham, havhav, anne, baba, mama, düt, şişt, vınn, bebek, top, et, abla, dede, alo, kaka’’ iken en sık kullanılan eylemlerin ‘‘al, at, aç, gel, iç, bak, git, tak’’ olduğu belirtilmiştir. 23-29 ay ve 30-36 ay gruplarındaki çocukların da ağırlıklı olarak ilk dört kategoriden üretim yaptığı ve bu kategorilerdeki sözcüklerin yaşla birlikte arttığı gözlemlenmiştir.[2]
Atipik Semantik Gelişim
Gelişimsel Dil Bozukluğu
Geçikmiş dil ve konuşma ile tanılanan çocukların tanımlanmasında pek çok çalışmada çocuğun sözcük dağarcığı belirleyici olmuştur. GDK olan çocuklar, 24 ay civarında ifade edici sözcük dağarcıkları 50’den az olup ikili sözcük kombinasyonlarını üretememektedirler. İlk sözcüklerini söyleme yaşlarının ortalama 23 ay olduğu bulunmuştur. Benzer şekilde tipik dil gelişimi gösteren çocuklar ortalama 17 aylıkken sözcük kombinasyonları oluşturmaya başlamaktadır. Spontan konuşmalarında veya anlatı sırasında iletişim stratejisi olarak bir sözcüğün yerine başka sözcük kullanımı; aynı sözcükleri tekrar etme ve sözcük atlama davranışları göstermektedirler. Bir araştırmada, 18-24 ay arasında 24 sözcükten; 21-24 ay arasında 40 sözcükten az; 24-30 ay arasında sözcük kombinasyonları ve 100’den az sözcükleri var ise bu çocukların gecikmiş bir dil gelişimi izlediğini belirtmişlerdir. GDK’da dilin semantik, fonolojik veya sentaktik alanlarında gelişimsel olarak gerilikler görülmektedir. Tipik gelişim gösteren çocuklar sözcükleri mevcut semantik bilginin üstüne ekleyerek öğrenirken, gecikmiş konuşması olan çocuklarda semantik organizasyon konusunda farklılıklarından dolayı bu sürecin daha yavaş olduğu ileri sürülmüştür. Sözcük dağarcığındaki farklılıklar ve sınırlılıklar GDK olan çocukların ayırt edici özelliğidir.[2]
Cangi, bir çalışmasında en sık karşılaşılan kategorilerin sırasıyla; insanlar, eylemler, oyunlar ve rutinler, yiyecek ve içecekler, çeşitli sesler ve hayvan sesleri olduğunu belirtmiştir. En sık kullanılan sözcüklerin ise ‘‘baba, anne, dede, gel, abi, su, anneanne, mama, bu ve git’’ olduğunu göstermiştir. Ayrıca toplam ad sayısının toplam eylem sayısından daha fazla olduğu sonucuna ulaşmıştır.[2]
Ölmez, gecikmiş dil ve konuşması olan çocukların tipik gelişim gösteren çocuklarla aynı dil gelişim basamaklarını izlediğini; fakat, bu gelişimin çok daha yavaş olduğunu belirtmektedir.[2]
Otizm Spektrum Bozukluğu
Sosyal iletişimde bozukluklar ve sınırlı tekrarlayıcı davranışlarla karakterize olan Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) nörogelişimsel bir bozukluktur. OSB olan çocuklarda yüz ifadeleri, beden dili, jest ve mimik gibi erken dönem sözel olmayan iletişim şekilleri gecikmeli olarak ortaya çıkar ve bu gecikme ilerleyen yıllarda da devam etmektedir.[2]
OSB’li çocukların GDB’li çocuklara benzer bir şekilde, ilk sözcükleri tipik gelişen yaşıtlarından daha geç ürettikleri raporlanıştır. OSB olan çocukların ilk sözcük üretiminin 34 ay civarında olduğunu gözlemlerken, bazı çalışmalar OSB olan çocukların önemli bir kısmında 3 yaşa gelindiğinde dahi sözcük çıktısının olmadığını belirtmiştir. GDB’dan farklı olarak bazı OSB olan çocukların ilk sözcükleri ürettikten sonra dil gerilemesinin görüldüğü bir periyot yaşanabilmektedir.[2]
İfade edici sözcük dağarcığı mevcut olan OSB çocukların sözcükleri sınıflandırma ve geri çağırma gibi semantik organizasyonu da tipik gelişen çocuklarınkine benzer olduğu belirtilmektedir. OSB olan çocukların sözcük dağarcığı, tipik gelişen çocuklarda olduğu gibi öncelikle adlardan oluşmaktadır.[2]
İşitme Kaybı
Erken dönemde anadile maruz kalan çocuklar o dile özgü fonolojik özellikler, sözcük anlamlarını, dil bilgisi kurallarını anlayıp kullanabilmeyi sağlamaktadır. Çocukların sözcüğü oluşturan seslerin farkındalık düzeyleri ve yeni sözcükleri öğrenebilmesi sözcük dağarcığı gelişimini etkilemektedir. Normal işiten bir çocuk, günlük etkileşimler sırasında yeni bir nesneye maruz kaldığında hızlı eşleme ve önere çıkarım gibi bağlamlara dayalı sözcük öğrenmeyi kullanırken, İK olan çocuklarda bu durumdan daha az faydalanırlar. Bu yüzden İK olan çocukların sözcük öğrenme hızı akranlarına göre daha yavaştır.[2]
İK çocukların semantik ve fonolojik kategorilere erişimi yaşıtlarına göre daha yavaştır. Kİ’lı çocukları leksikal (sözcükbilim) temsillere ulaşma, planlama aşamalarında gecikme olduğu gösterilmektedir. Bu durum ilerleyen zamanlarda çocukların akademik becerilerini de olumsuz etkilemektedir. Çünkü semantik sınıflandırma ve okuduğunu anlama arasında önemli ilişkiler bulunmaktadır. Snowling okuması zayıf olan çocukların %10’nun mükemmel fonolojik kod çözme becerilerine sahip olmalarına karşın semantik kategorizasyonda sorun yaşadıklarını göstermiştir. Bu bulgu, yalnızca fonolojik becerilerin değil, aynı zamanda tipik gelişim gösteren çocukların semantik becerilerinin okuma yeterlilik düzeyleri ile güçlü ilişkisi olduğunu bir kez daha göstermektedir.[2]
Yapılan çalışmalarda, İK olan çocukların okurken sentaktik bilgilerin yerine, semantik bilgiyi kullanarak okuduklarını anlamlandırmaya çalıştıkları; özellikle önceden bildikleri, deneyimledikleri ve dağarcıklarında olan sözcüklerden oluşan metinleri okumada daha başarılı oldukları görülmüştür.[2]
Down Sendromu
Genetik farklılıktan kaynaklanan DS’na ait belirgin bir yüz görünümü, kalp ve solunum problemleri ve zihin engeli görülmektedir. Dile dinim süreçlerine baktığımızda ilk sözcüklerin üretiminde yaşıtlarına göre belirgin bir gecikme göstermektedirler. Ortalama 2 yaşına kadar sözcük çıktıları yoktur. İlerleyen zamanlarda bazı DS çocuklarda hiç konuşma çıktısı gözlenmezken, bazıları ilk sözcüklerini 3-5 yaş arasında söylemektedirler. DS’lu çocukların %25’i 3 yaşında, %50’si 4 yaşındayken sözcük dağarcıkları 50’ye kadar ulaşabilmektedir. Özetle, DS’lu çocukların gelişimleri tipik gelişen çocukların geçtiği aşamalara benzemekle birlikte, geçiş hızları yavaş olmaktadır.[2]
Bir çalışmada DS’lu çocukların ad kategorisinden en çok ‘‘anne, baba, anneanne, babaanne, hala, çocuk, teyze, dayı, amca’’sözcüklerini kullandıklarını ve eylem kullanımının ad kullanımından baskın olduğunu bulmuşlardır.[2]
Williams Sendromu
WS, nadir görülen genetik bir bozukluktur. Bu sendromda genellikle orta ve şiddetli zihin engeli görülmesine rağmen, dil becerilerinin nispeten iyi olduğu belirtilmektedir. WS’lu çocukların ilk sözcükleri ve sözcük birleşimleri yaşıtlarından daha geç, yaklaşık 28 ay civarında, bir dil gelişimi göstermektedirler. Ancak sözcük dağarcıklarının zihinsel yaş ile paralel gittiği düşünülmektedir. Zihinsel yaşı benzer olan çocukların alıcı ve ifade edici sözcük dağarcıkları karşılaştırıldığında, WS’lu çocukların iyi alıcı dil becerileri sayesinde beklenilenden fazla sözcük ürettikleri belirtilmektedir. Ortak dikkat kurmada zorluk çekmelerinden dolayı iletişim kurma, nesnelere uzun süre odaklanma, yönergeyi takip etme gibi problemler ortaya çıkmaktadır. Bu durum da sözcük dağarcığı gelişimini etkiler.[2]
KAYNAKÇA
Topbaş, S. S., (Ed.), (2019), Dil ve Kavram Gelişimi, 8. Basım, Kök Yayıncılık, Ankara
Ünsal, E. M., (Ed), Saban, N. S., (Ed.), (2021), Çocuğun Dil Serüveni 0-6 Yaşta İletişim ve Dil Becerileri, 2. Basım, Nobel Yayıncılık, Ankara
