DİLİN KÖKENİNE DAİR ARAŞTIRMA

Diller nasıl oluştu? Dil yüzyıllar içinde değişir mi? İlk insanlar nasıl iletişim kurdu? Dünyada kaç dil var? Bu soruları merak ediyorsanız dilin kökenine inmemiz gerekecek. Bu sorular günümüzde hala tartışma konusudur. Ben de tartışılan bu konuda araştırma yaptım, tartışmaya nokta koymayacak ama bazılarınızın ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Sonuçta insan bu, merak eder yahuu! 

Dilin Kökeni 

Bugün yeryüzünde kaç dilin konuşulduğunu, kesin bir sayı vererek söylemek güçtür.Bu güçlük, kimi lehçelerin bir dil durumuna gelmeleri; dolayısıyla ayrı birer dil sayılıp sayılamayacakları konusundaki kararsızlıktan, yeryüzünün iyi tanınmayan bölgelerinde daha işlenmemiş, incelenmemiş, yazı dili durumuna gelmemiş dillerin varlığından ve bir dile ya da dil ailesine bağlılığı kesinleşmemiş dillerin bulunmasından doğuyor. Dünyada konuşulan dil sayısına bakıldığında çoğu kaynak yedi bin yüzerinde dil olduğunu yazıyor. Ama bu dillerin %90'lık kısmı 100 bin kişiden daha az kişi tarafından konuşuluyor. En fazla dil çeşitliliği ise Asya kıtasındadır. Bu diler birbiri ile ilintili ve 20 dil ailesine mensuptur. Bu ilintileme kökensel olabileceği gibi, sesbilgisel, biçimbilimsel ve/veya dilbilgisel yapıda mevcuttur. Kısacası diller birbirleriyle akrabadır diyebiliriz.

Bir kurama göre günümüzde mevcut olan bütün dillerin çıkış noktası tek bir dildir. Farklı bir kurama göre ise insanın evrilmesiyle birlikte dünyanın çeşitli noktalarında aynı dönemlerde insanlar farklı olanaklardan konuşma üretimine geçmiştir. Dilbilimcilerin araştırma konularının içerisinde yanıtlanması gereken asıl soru dil bir kez mi, yoksa çok kez mi doğmuştur? 

Son iki asırda biliminsanları dilin kökenine dair farklı kaynaklara gönderimde bulunmuştur; kimine göre kaynak tanrı iken, kimine göre doğadaki sesler, hatta toplumsal iletişim, ya da fiziksel uyumdur. Son gelişmelerle birlikte günümüze kadar dilin kökeni hakkında toplam on yedi dilbilimsel kuram oluşturulmuştur. Bunlar tek tek ya da toplamda dilin kökenine dair, çoğu dilbilimciler tarafından ortaya atılmış, ancak psikolog, antropolog, felsefeci ve biyologların da katkılarıyla oluşturulmuş kuramlardır. Dilin kökenine dair bu on yedi kuram hakkında bilgi verirken aynı zamanda bunları dilbilimsel açıdan tartışmak da kaçınılmaz olmuştur.

Dil nasıl oluşmuştur? Bunun için yazıya gitmek gerek çünkü, yazı kalır ama söz uçar. Yazının icadı da konuşmadan çok sonraki tarihlerde gerçekleştiğinden, biliminsanları dilin oluşumuna dair ancak varsayımlar üretilebilmiştir.

Evrim Biyoloğu Quentin Atkinson (2011) özellikle Afrika dillerinin diğer dillere oranla daha fazla ses birimleri barındırdığından dilin coğrafi kökeninin Afrika’da olabileceğine dikkat çekmiştir. Bazı araştırmacılara göre Homo Habilis’nin kullanmış olduğu öncü dili (proto-language) ilk dil olarak benimserken, diğer araştırmacılar ilk konuşan insanın Homo Erectus olduğunu ileri sürmektedir.

Ancak, çoğu araştırmacı modern dilin Homo Sapiens’ler tarafından konuşulduğunu savunmaktadır. Homo Habilis’lerin yaklaşık 2.300.000 sene önce alet icat ettiği bilinmektedir. Bu da Homo Habilis’lerin ataları Australopithecus’lardan daha gelişmiş bilişsel işlevlere sahip olduklarını göstermektedir. Yapılan araştırmalara göre beyindeki Temporal, Parietal ve Oksipital Lob’lar ilk kez Homo Habilis’lerde fiziksel olarak birbiriyle bağlantılıdır. Bu üç lobun kesiştiği yerde konuşma üretiminden sorumlu olan Wernicke Bölgesi bulunmaktadır. Beyindeki bu bağlantılar, fiziksel olarak insanın alet yapmasına olanak verirken, dilin bu şekilde ortaya çıktığı görüşü de böylece güç kazanmıştır.

 

BU KURAMLAR ÖNEMLİ !

Dilin kökeninin kaynağı nerede gösterilirse gösterilsin, burada değinebileceğimiz on yedi dilbilimsel kuram vardır. Bu kuramlar ortaya atıldıkları sıraya göre aşağıda verilmiştir:
 

1. Doğalcılık Kuramı (Nativistic Theory/Dingdong Theory)

2. Mırıldanma Kuramı (Sing-Song Theory/La-la

Theory)

3. İşbirlikçilik Kuramı (Labour Theory/Yo-he-ho

Theory)

4. Yansıma Kuramı (Echoic Theory/Bow-wow

Theory/Cuckoo Theory)

5. Alışkısal Kuram (Festal Theory/Ta-ra-raboom-de ay Theory)

6. İşaret Dili Kuramı (Gestural Theory/Gesture

Speech Theory/Oral Gesture Theory/Mouth-Gesture

Theory/Ta-ta Theory/Chew-chew Theory)

7. Ünlem Kuramı (Interjectional Theory/Poohpooh Theory)

8. Güneş-Dil Kuramı (The Solar Theory)

9. Yalan Varsayımı/Üstünlük Kuramı (Watch

the Birdie Theory)

10. İletişme Kuramı (Contact Theory/Wah-wah

Theory)

11. Avlanma Kuramı (The Tally-ho Theory)

12. Glossolali Varsayımı (The Psychedelic

Glossolalia Hypothesis)

13. Seslem Kuramı (The Mama Theory)

14. Okus Pokus Kuramı (The Hocus pocus Theory)

15. İcat Kuramı/Buldum Kuramı (The Eureka!

Theory)

16. Yan-ürün Kuramı (Pop Theory)

17. Gen Değişinimi Kuramı (Gene Mutation

Theory/Uh-oh Theory)



 

''Son iki asırda ilkel insanın konuşma üretimine geçiş yapması ile dilin oluşumuna ve kökenine dair birçok varsayım üretilmiştir. 1886 senesinde Paris Dilbilimi Topluluğu (The Linguistics Society of Paris) yazıdan öncesine (yaklaşık 5.000 sene öncesine) gidilemediğinden, dilin kökenine dair yapılan araştırmalara yayınlarında yer vermeyeceğine ilişkin duyuruda bulunmuştur. Ancak dilin kökenine dair araştırmalar yine de devam etmiştir, İlk olarak sesletim kuramları (vocal theories) ortaya atılmıştır.

Bu kuramlara göre yaklaşık 100.000 sene önce insanda ağıziçi boşluğu ve gırtlaktaki değişimler ile beyin yapısının büyümesinden sonra istemli olarak ses tellerinin harekete geçmesiyle konuşma üretimi sağlanması mümkün olmuştur''
 

Doğalcılık Kuramı

Dilbilimci Friedrich Max Müller (1861; 1877;1887), ses sembolizmi (sound symbolism) kavramını ortaya atarak, ses ile anlamın ilgileşimine (correlation) dikkat çekmiştir. Doğalcılık Kuramı, evrende var olan nesnelere karşılık gelen mistik tınlaşım/titreşim ya da uyumun ifadesi olarak konuşma üretiminin ortaya çıktığını savunmaktadır.Küçük, sivri, yüksek nesnelerin ince ön ünlüler (e, i,ö, ü) ile sesletilirken, büyük, yuvarlak ve sığnesnelerin kalın arka ünlüler (a, ı, o, u) ile sesletildiğine dikkat çekmiştir. Antik Dönem’de Platon ve Pisagor da dilin ortaya çıkışına dair bu özellikten bahsetmişlerdir (Becker, 2005; Müller,1861; Rumbaugh, 1977; Pinker, 1994).

 

Mırıldanma Kuramı

Charles Darwin, insanların konuşma üretimine geçmeden önce müzikal sesler ile iletiştiklerini ve bunu birbirlerini cezp etme yolunda kullandıklarını varsaymaktadır. Darwin’e göre, insanın öncüleri ve her iki cinsiyeti de kapsayacak biçimde erkek ve dişi, müzikal sesler ve ritimlerle birbirlerine olan ilgi ve duyguları ifade etmiş olmalılar (Fitch, 2009).

 

İşbirlikçilik Kuramı

Dilbilimci Arthur Sigismund Diamond (1959),Alman Felsefeci Ludwig Noiré (1877) kuramına bakılırsa, İşbirlikçilik Kuramı’na göre imece çalışan topluluklar ağır bir nesnenin taşınması esnasında olağanüstü fiziksel aktivite gerektirdiğinden grup üyeleri arasında kordinasyonun sağlanması amacıyla ritim tutarak sesler çıkarmışlardır (Hoo-hop gibi). Bu seslere daha sonra anlam yüklenmeye başlanmış ve dil ortaya çıkmıştır.
 

Yansıma Kuramı 

İnsanların çevresindeki algıladıkları seslerin taklidini yapma yoluyla dilin ortaya çıkışına dair bir varsayımdır.Bu düşünceyi ortaya atan Danimarkalı Dilbilimci Otto Jespersen (1894;1922) adını da Bow-wow Kuramı olarak adlandırmıştır. Günümüzde doğadaki seslerin taklit edilmesiyle ortaya çıkan sözcükler yansıma sözcükler (onomatopoeic words) olarak bilinir. Tüm yaşayan dillerde yansıma sözcüklerin varoluşu bu varsayımın evrenselliğine dikkat çeker. İsviçreli dilbilimci ve Avrupa Yapısalcısı Ferdinand de Saussure,Dilbilimsel imgelerin biçimsellikleriyle taşıdıkları anlam arasında doğal bir bağlantı yoktur” diyerek (De Saussure, 1985; Crystal,1987) masa sözcüğüne neden [masa], sandalye sözcüğüne neden [sandalye] dendiği yazı öncesine gidilemediğinden bilinmediği için nedensizliği öne sürerek söz konusu varsayımın geçerliliğini zayıflatmıştır. De Saussure’ün dilin temel taşı olan sözcüğü tanımlama gereksiniminden ortaya çıkarak göstergeyi tanımlaması ile dilin rastsallığı ve sözcüklerin nedensizliğine ilk kez dikkat çekilmiştir. De Saussure “Gösteren (image acoustique = sesel imge) ile gösterilen (concept = kavram) arasındaki bağ nedensizdir” diyerek diadik (ikili) bir model oluşturmuş ve soyut olan düşüncenin aktarımı için somut olan sesi şart koşmuştur . 

Yansıma Kuramı’nın yetersizliği ve bazı dilbilimcilerce kabul ya da destek görmeyişi masa, sandalye, dolap gibi cansız nesneler (inanimate objects) ile ilgeç, bağlaç ya da takı gibi dilsel öğelerin ve soyut kavramlara dair sözcük oluşumunun açıklanamamasından kaynaklanmaktadır.

Alışkısal Kuram

J. Donovan’a göre dil, büyü etkisi olan ritüeller (kuttörenler/alışkılar) veya törensel/alışkısal tapınmalar ve dansların (yağmur dansı gibi) sonucu ortaya çıkmıştır. 

İşaret Dili Kuramı

İşaret Dili Kuramını ilk ortaya atan Raoul de la Grasserie (1895), dilin eller ile yapılmakta olan bir işin ağız ve dil hareketleriyle bilinçdışı taklit edilmesiyle ortaya çıktığını savunmaktadır 

Ünlem Kuramı 

Ünlem Kuramı, Jespersen’ın adlandırmasıyla Pooh-pooh Kuramı, acı çekme, korku duyma,

şaşkınlık hissetme, hayranlık duyma, ağlama gibi duyguların ifade bulduğu yarı istem-dışı (semiinvoluntary) seslerle dilin ortaya çıktığını varsaymıştır (Jespersen, 1922). Kahkaha atma, refleks olarak bağırma (Ay!), inilti (Of!), rahatlama (Oh!), iğrenme (İğ!) sesleri buna örnek gösterilebilir. Bu sesler daha sonra vokalleşerek konuşucuların söz konusu kavrama yönelik gönderimde bulunmalarına yol açmıştır.

Güneş-Dil Kuramı

Bütün varlıklara yaşam kaynağı olan güneş, dilin doğuşuna da kaynak olmuştur (Bkz. Dilâçar, 1963; Johanson & Csató, 1998; Lewis, 1999). Yalnızca dilin ortaya çıkışı ve evrimi ile sınırlı kalmamakla beraber, dilin felsefesi, psikolojisi ve sosyolojisi alanında ortaya atılan bir kuramdır.

Yalan Varsayımı/Üstünlük Kuramı

Amerikalı dilbilimci Edgar Howard Sturtevant (1947), insan dilinin karmaşıklaşmasını toplumdaki bireylerin diğer bireyleri kandırarak üstünlük elde etmeleri gereksiniminden ortaya çıktığını savunmaktadır. 
 

İletişme Kuramı

Macar-Hollandalı psikolog Géza Révész (1956) insanların iletişme isteğinden ortaya çıkan ihtiyacın giderilmesi için konuşma üretimine geçtiğini savunmaktadır. Diğer bir deyişle, dil ya da konuşma üretimine geçiş, temel bir isteğin ya da dürtünün karşılanması için üretilen seslerle ortaya çıkmıştır (örneğin bebeğin isteğini dile getirmesi için ağlaması).
 

İcat Kuramı/Buldum Kuramı

C. George Boeree (2003)’e göre, belki de dil nedensiz (arbitrary) seslere ya da sesel imgelere anlam boyutu kazandırmakla ortaya çıkmıştır. İcat Kuramı, dilin bilinçli olarak icat edildiğini savunmaktadır. Söz konusu kuram, atalarımızın nesnelere gönderimde bulunmak amacıyla sesler ürettiğini ve buradan hareketle adlandırmanın başladığını iddia etmektedir

Yan-ürün Kuramı (Pop Theory)

Palaeontolog Stephen Jay Gould (1991; 2002) ile dilbilimci Avram Noam Chomsky (1986), dilin, insanın kendini uyumlamasından ziyade, insan evrimi süreçlerinin bir yan ürünü olarak ortaya çıktığını savunmaktadır. Gould (2002), Yan-ürün Kuramı için “Language popped into existence as an evolutionary by-product” (“Dil, evrimin bir yan ürünü olarak ortaya çıkmıştır”) demiştir. Chomsky ile Gould dilin evrimini beynin fiziksel yapısının evrilmesine ya da alet yapma veya kural öğrenme gibi bilişsel süreçlerin devreye girmesiyle karmaşık bildirişimin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu da beynin büyümesiyle bilişsel işlevlerin artmasına koşut olmuştur. 

Gen Değişinimi Kuramı

Dilin, yani konuşma üretimine geçişin, 200.000 sene önce insandaki FOXP2 (Forkhead Box P2) geninin değişinime (mutasyona) uğramasıyla ortaya çıktığını savunan, 2002 senesinde ortaya atılan bir kuramdır (Corballis, 2011; Hurford, 2014). İnsandaki 7. Kromozomda (7q31) bulunan ve dil işlevinin gelişmesi ile ilişkisi saptanan ilk gendir. Bu gendeki nokta değişinimler, etkilenen aile bireylerinin yarısında herhangi bir zekâ sorunu olmadan konuşma sırasında seslem (hece) ve sözcüklere uygun ses çıkarma (sesletme) ve dilbilgisel kullanım bozukluklarına neden olur. Şempanze ile son ortak atadan sonra bu genin diziliminde şempanzelerde olmayan ancak insana uzanan evrim dalında sonradan oluşan iki amino asit değişimi izlenmiştir. Bu genin bugün var olan hali ile sabitlenmesi ise yaklaşık olarak 200.000 (en erken 100.000) sene öncesine dayanmaktadır. Gen dizilimindeki son değişinim bugün yaşayan modern insanın ortak atasının Afrika dışına yayılmasından önce oluşmuştur (Atasoy, 2013).

Dilin kökenine dair araştırmalar hala devam etmektedir. Söz ne kadar uçup yazı kalsada değerli meslek üyelerinin çalışmaları bize ipuçları vermeye devam edecektir. 

Bu yazının temel kaynağı: http://www.akademik-der.org/Dosyalar/Makale/7487_Akademik-Der%20Say%C4%B1%201%20003%20Burcu%20%C4%B0lkay%20Karaman-Dilin%20K%C3%B6keni.pdf makalesi.

Makalenin tamamını yukarıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Yardımcı kaynakhttps://sinirbilim.org/dilin-evrimi/